Merhaba sevgili Celal Karaca! Davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Öncelikle kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?
Bu nazik davetiniz için asıl ben size teşekkür ederim. 1964’de Samsun/Bafra’nın en uzak köyü Akalan’da doğdum. Çeşitli özel kuruluşlarda çalıştıktan sonra 2006’da emekli oldum. İşçi emeklisiyim. 20 yıl İstanbul’da yaşadım. Bu 20 yılın 9 yılı-emekli olduktan sonra- ticaretle geçti, mahallenin bakkal amcasıydım!).
Okuma uğraşım ortaokulda, yazma uğraşım da lisede başladı. Birçok edebiyat uğraşı içinde olan insan gibi ben de yazmaya şiirle başladım. İlkokul beşinci sınıfta okurken ulusal bayramlarda(o yıllarda görkemli şekilde kutlanan Cumhuriyet Bayramı, Ulusal egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı vardı) yazdığım şiirleri okuturdu öğretmenim. Hatta o yıllarda benim şiirlerimi kitap olarak yayınlama girişiminde de bulundu ilkokul öğretmenim (demek ki o da şiirden anlamıyordu). İlk şiirim Samsun’da yayınlanan bir yerel gazetede (Gazete Samsun) çıktı. Tabi ileriki yıllarda bunun şiir olmadığını anlayınca şiir yazmayı bıraktım. Asıl ciddi yazdıklarım 1990-1994 arasında Samsun’da 48 sayı yayınlanan Kuzeysu Dergisi’nde yayımlandı.
Yazmayı ciddiye aldığım yıllar 1990’ların başına denk gelir. Bu yıllarda Samsun’da yayımlanan Kuzeysu Dergisi’nde yazmaya başladım. İstanbul’a taşındıktan sonra değişik dergilerde yazdım.
Edebiyat Nöbeti kararlı yürüyüşüne devam ediyor. Aslına bakılırsa, bazı edebiyat dergileri ilk çıktığı dönemde kendini kabul ettirme sorunları yaşayabiliyor. Ancak Edebiyat Nöbet, genç bir dergi olmasına karşın ilk çıktığı günlerden beri her sayısı merakla beklenen dergilerden biri oldu. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Edebiyat Nöbeti daha ilk sayısından itibaren, aranan bir dergi oldu. Ne mutlu ki “kendini kabul ettirme” diye bir sorunla karşılaşmadı. Edebiyat Nöbeti’nin bir sayısı grafik tasarım aşamasına geldiğinde bir sonraki sayının yazı ve şiirleri bile hazır oluyor. Bu bazen iki sayıya çıkabiliyor. Özetle yazı ve şiir sorunumuz hiç olmuyor.
Dergimizin sıkı takipçileri iyi bilir. Biz her sayımızda bir şair ve yazarı dosya yapıyoruz. Sadece bu dosyada yer alacak yazarlardan yazı istiyoruz. Diğer yazı ve şiirleri yazar ve şairler, ürünlerini kendi tercihleri kapsamında dergimize göndermektedirler.
Sizin de vurguladığınız gibi dergimizin merakla beklenmesinin en önemli nedenleri şunlar: Her şeyden önce okuyucu Edebiyat Nöbeti’nin samimiyetini, sıcaklığını benimsedi. Yazı ve şiir seçiminde çok titiz olmaya özen gösteriyoruz. Özellikle her sayıda ülkemiz edebiyatına damgasını vurmuş bir şair/yazarı dosya yapması dergimizin sabırsızlıkla beklenmesini sağlamaktadır.
Yukarıda da vurguladığım gibi, 20 yıl kadar İstanbul’da yaşadım. Bu süre içinde kültür ve sanat insanlarıyla çok sıkı bir dostluğum oldu. Bugün dergi için kimden yazı istesem hayır demez. 20 gün içinde yazı ya da şiir dergimizin e-postasındadır. Yayın yönetmenimiz Semrin Şahin’in iyi bir öykücü olması, en az benim kadar şair ve yazarlar arasında tanınması, sıkı dostlukları olması da önemli bir etken. Kısacası demek ki iyi dostluklar biriktirmişiz. Derginin başarı grafiği bunlara bağlıdır diye düşünüyorum.
Çağdaş yazını yorumlarken, yazını salt “yeniden”den kaçınmak şeklinde, ya da salt “yeni”yi üretmeye çalışmak biçiminde, adeta kutuplaşarak birbirine zıt köşelerden ele alan iki ayrı yaklaşıma denk gelebiliyoruz. Sizin çağdaş yazın için bu konuda düşünceniz nedir?
Gelişmelere, yeniliklere karşı çıkmak mümkün değil. Yeninin, gelişmenin, çağdaşlaşmanın her zaman yanındayız. Gerek teknolojik gelişmeye, gerekse yazınsal gelişmelere ayak uydurmamız, bunların takibinde olmamız gerekir. Aksi takdirde ciddi bir bocalamanın, yok olmanın tuzağına düşeriz.
Dilerseniz bu ayrımı dergicilik konusunda ele alalım. Geçmiş zaman edebiyat dergiciliği ile, çağdaş edebiyat dergiciliği arasında belli farklar olduğu muhakkak. Bu karşılaştırmada sizin gözünüze çarpan önemli olumlu ve olumsuz hususlar nelerdir?
Kuşkusuz geçmişe oranla yayıncılığın her alanında olduğu gibi inanılmaz bir değişim ve gelişim var. Her şeyden önce elektronik ortam hayatımızı çok kolaylaştırdı. Size yazı hazır olarak geliyor, düzeltmeleri yaptıktan sonra derginize yerleştiriyorsunuz. Geçmişte öyle miydi ama? Yazı ve şiirler genellikle el yazısıyla mektup olarak gelirdi. Günlerce daktiloda yazardınız, yanlış yaptığınızda kağıdı yırtıp çöpe atardınız. Her alanda israf. Zamandan israf, malzemeden israf.
Geçmişte bugüne kalan sadece devletin dergilerden, kültür sanata katkıdan elini çekmesidir. Bugün kitap ve dergilerin dağıtım sorunu çıkmaza girmiş durumda. Bir kamu kuruluşu olan PTT Kargo’ya bir dergi göndermeye gittiğinizde 16.50 TL ödemeniz gerekiyor. Derginin etiket ücreti 10 TL, taşıma ücreti 16.50 TL. Ama önceleri taşımada olsun, yayıncılığında olsun kültür-sanat ürünlerine devletin ciddi bir katkısı vardı.
1960’ yıllarda Basın İlan Kurumu’nun dergilere ciddi desteği vardı. Bu kurum gazete ve dergilere verdiği ilanların gelirinden bir fon oluşturmuştu. Dergi ve gazetelere verilen ilanların yüzde beşi bu fonda toplanıyordu. Devlet, içeriğine karışmadan, koyduğu ölçütlere uyan dergilere bu fondan katkı yapardı. Bu katkı ile dergilerin matbaa ve kağıt giderleri karşılanmış olurdu. Dergilerin de Basın İlan Kurumu’nun bu katkısına karşılık her sayısının arka sayfasına Basın İlan Kurumu’nun ilanını koymak zorundaydı. Peki, katkı neden kaldırıldı?
Zamanın büyük gazeteleri “biz kültür/sanat sayfası yapalım, bu fon kalksın” dedikleri için Basın İlan Kurumu da yardımı kaldırmış oldu.
Ben bir Edebiyat Nöbeti okuyucusu olarak, derginin her sayısında özel olarak hazırlanan, çoğu zaman çok hoş bir biçimde, sahip çıkmamız gereken toplumsal ve insani ilkelerimize ustaca değinen, Türk yazınına emek veren önemli sanatçılara yer veren dosya yazılarını ayrıca seviyorum. Ancak öte yandan, yeni isimlere de çok yer veren bir dergi yayımlıyorsunuz. Bu bağlamda derginizin, yalnızca nöbet tutan değil, aynı zamanda günümüz yazınının nabzını tutan bir dergi olduğunu söylersek pek yanlış olmayacaktır sanırım. Katılır mısınız?
Haklısınız. Katılmaz mıyım? Hem de tüm içtenliğimle katılıyorum. Son aldığımız ödüller bu görüşümüzü pekiştirmektedir. Ayrıca, “yalnızca nöbet tutan değil, aynı zamanda günümüz yazınının nabzını tutan bir dergi” tanımı/vurgusu için çok teşekkür ederim.
Biz, geçmişi çabuk unutan bir toplumuz maalesef. Bugün genç okurları geçtim, genç şair ve yazarları bile ismini hatırlayamadıkları onlarca şair yazarımız var. Acaba bugün kaç genç öykücümüz Naci Girginsoy’u, Muzaffer Hacıhasanoğlu’nu anımsar? Kaç genç şairimiz Cahit Irgat’ı, Halim Şefik’i, Ercüment Uçarı’yı anımsar?
Edebiyat Nöbeti, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Türkiye’nin üç büyük şehrinin dışında, Bafra’da soluk alan, ancak ülke geneline soluk veren bir edebiyat dergisi. Ve bu kimliğiyle 2020 Nedret Gürcan Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. Bu konudaki duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?
Tanımlanması zor bir sevinçti ödül haberini almak. Aynı sevinci oğlumun doğumunda da yaşamıştım. Sanırım o anki durumumu başka tarife gerek yok. Salgın nedeniyle çok kötü günler yaşasak da 2020’nin son aylarında çok sevindirici haberler aldı.
Kasım ayının ilk günlerinde dergimizin iyi şairlerinden Hatice Tarkan Doğanay Hasibe Ayten Şiir Ödülü’nün haberiyle mutluluğu yaşadı. Onun duygularına biz de ortak olduk. Aynı ayın sonunda Nedret Gürcan Edebiyat Ödülü ile sevincimiz katlandı.
Bu ödül bizim için çok önemli. Ödülün “taşra” olarak tanımlanan Anadolu’da yayımlanan bir dergiye verilmesi çok önemli. Ödülün üç tane “ilk”i var:
Birincisi, “edebiyatın laboratuvarı” olan edebiyat dergilerine ilk kez “edebiyat ödülü” veriliyor. İkincisi, 1954/1957 arasında Nedret Gürcan Afyon Dinar’ın ilk edebiyat dergisi “Şairler Yaprağı”nı çıkarıyor. Üçüncüsü de, onun adına konulan ödülü Samsun Bafra’nın ilk edebiyat dergisi Edebiyat Nöbeti’ne veriliyor.
Nedret Gürcan Edebiyat ödülü’nün başka bir özelliği de bu ödüle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi üç büyük kentin dergileri katılamıyor.
Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim. Son olarak, Edebiyat Nöbeti’nin gelecek yolculuğu için yapmayı tasarladığınız, düşlediğiniz resmi bizle paylaşabilir misiniz?
Eğer bu salgın yakamızdan biraz elini çekerse, Vedat Türkali’nin 102. yaşını doğum günü olan 13 Mayıs’ta Samsun’da kutlamayı düşünüyoruz. Türkali, kentimizin yetiştirdiği en önemli değerlerimizden biridir. Bu amaçla yurt dışında yaşadığı yıllarda onun gönüllü sekreterliğini yapan Mustafa kemal Erdemol Mustafa Kemal Erdemol ve Türkiye’ye döndükten sonra yine gönüllü sekreterliğini yapan Sabahat Altıparmakoğlu Samsun’da konuğumuz olacak. Düzenleyeceğimiz panelde bize romanımızın usta kalemini anlatacaklar.
Benim dergi çatısı altında yapmak istediğim en önemli şey bir kent kültürü ödülü oluşturmak. Mademki bu dergi Samsun’da çıkıyor, burada kent kültürüne hizmet etmiş bir yazara “kent kültürü hizmet ödülü” verilmeli. Yine bu kentte yaşayan bir şaire “şiire katkı ödülü” verilmeli. Ama bunu olması için kentin yerel yönetiminde, iş insanlarından sponsorluk düzeyinde bir katkı sağlanmalıdır. Yoksa emekli maaşı, abone katkısıyla yayınlanan bir derginin bunları yapması çok zor.
Bana dergimi ve derdimi anlatma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.