top of page

Merhaba sevgili Guillaume Vissac! Öncelikle davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Önce bize publie.net'ten bahseder misiniz?
 

   Davetiniz için teşekkür ederim. Publie.net, 2008'den beri çeşitli biçimlerde var olan bağımsız bir yayınevidir. Web'den türetilen yazılar veya onunla yankılanan yazı uygulamaları için belirgin bir tercihle, esas olarak çağdaş edebiyat yayınlıyoruz (örneğin parçalı, doğrusal olmayan romanlar, bugünün ve yarının şiirleri). Aslında, gerek sosyal ağlar aracılığıyla, gerekse kişisel web siteleri ve blogların ilk günlerinde internette son on veya yirmi yılda oluşturulan deneylere ve yazı laboratuvarlarına çok yakınız. Kitaplarımızı basılı ve dijital olarak yayınlıyoruz, yeni ifade biçimleriyle deneyimliyoruz (dijital kitabın kendisi bazen multimedya içeriği, yenilikçi web kitabı deneyimleri, halkla bağlantılı edebi performans ve olay dünyasına ilişkin tekrarlanan yönelmeleri içeriyor). Ayrıca, ister sitemiz aracılığıyla bireylere yönelik abonelikler olsun, ister özel bir platform ve bir dizi kaynak aracılığıyla kütüphaneler ve topluluklar için olsun, kitap dünyasında benzersiz abonelik biçimleri sunuyoruz. Bu nedenle, yayınladığımız kitapları çok çeşitli kitlelere, çoğul formlarda ve formatlarda sunmaya kararlıyız ve okuyucuların her zaman kendilerine en uygun okuma ilişkisini seçmelerini sağlıyoruz.

Çağdaş edebiyata önem veren bir yayınevisiniz. Okurlar zaman zaman klasik edebiyatın yükselen gölgesi karşısında çağdaş edebiyata karşı daha önyargılı olabiliyorlar. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu sorun sizin için hiç engel oldu mu?

   Çağdaş edebiyatın kendisi bir klasik edebiyat biçimidir. Başlangıçta onunla beslendi. Bu çağdaş yazıların kendisinin zamanla klasik haline gelmesi anlamını taşımaz mı? Kuşkusuz ki, bir yapıt kendi zamanında güncel olmadan zaman içinde klasik haline gelemez. Çağdaş yaratıma karşı gerçekten güçlü bir önyargı olduğundan emin değilim: kuşkusuz ki bir tür anlayamama, hatta yanılma formu var. Bir, iki veya üç asır önce zamanını işaretleyen işlere baktığımızda, sıralama zaten yapılmış, estetik çalışılmış, kuramsallaştırılmış, açıklanmıştır. Bir, iki veya üç yüzyıl önce zamanını işaretleyen işlere baktığımızda, sıralama zaten yapılmış, estetik çalışılmış, kuramsallaştırılmış ve açıklanmıştır. Başka bir zamanın klasiğine karşı asla yalnız değiliz. Buna karşılık, bugünün (veya yarının) bir yazısıyla karşı karşıya olduğumuzda, kıyaslama noktalarından daha çok yoksunuz. Formlar belki değişiyor (kutsal aziz romandan kopmak daha kolay, yeni sesler ve yollar deniyoruz, türleri de melezleştiriyoruz çokça), formların kendi yerini bulması daha zor. Ancak bu kötü bir şey değil ve tüm kitaplar için de geçerli değil. Bu nedenle bunu genele yaymak zor. Ancak okuma zevklerimiz, önyargılarımız, korkularımız, arzularımız ne olursa olsun, başka ufuklar keşfetmek için atılan bir adım her zaman zenginleştiricidir. Okumayı hiç düşlemediğiniz bir kitapları okuyun, bilinmeyenin üzerine bahse girin. Özellikle bu nedenlerden dolayı, günümüzde çağdaş bir yayıncının bir arabuluculuk, aktarım, güven ağının parçası olması şarttır. Bağımsız kitabevleri ve masalarında çoğulculuğu sürdürme kaygısı güden, yeni keşifler yapmak isteyen meraklı gazetecilerle uyum içinde çalışabilmek, herkesin tanıdığını önermemek, kendi konfor alanından, daha duygulu olanın bulunduğu yere gitmek için çıkanlarla birlikte iş yapabilmek ve kendini başka yazımlara açabilmek, işte anahtar budur.

Yayınevi ilkeleri açısından kitap yayınlamak için "vazgeçilmez" ölçütlerinizden bahsedebilir misiniz?

   Sanırım ön koşul, yine de samimi bir yazım formudur. Hiç kimse yapay kitapları okumak (yayınlamak bir yana) istemez. Türlerin ve formların ötesinde, ister kurgu ister daha kişisel anlatılar olsun, samimiyetsiz bir kitabın bir okurda nasıl yerini bulabileceğini anlamıyorum. Bu ilk şey. Sonrasında, bana öyle geliyor ki, beceri gerekiyor. Beceriye sahip olmayan, kendi kendisiyle konuştuğunu hissettiren birçok el yazması okuyoruz. Bazen bu metinler harika yazı kalitesine sahiptir. Ancak birisine teklif edilmezse, kimse onları okumaktan zevk almaz. Geri kalanı için, bazen yazarları ve hatta yayıncıları kitabı kendi gözlerinden daha fazla yayınlamaya yönlendiren yazma isteksizliğinden pişman olsak bile, tabularımız veya herhangi bir önceliğimiz bulunmuyor. Bu da aslında biraz, ilk değindiğim noktaya geri dönüş anlamına geliyor: Kendinize karşı dürüst olmadığınızda harika bir kitap yazmıyorsunuz.

Özellikle şiir kitaplarını sormak istiyorum: Türkiye'deki şiir kitapları maalesef yayıncıların basmak istediği kitapların başında gelmiyor. En başta yayınlamaktan kaçındığınız ya da olumsuz düşündüğünüz bir edebi tür var mı?
   
   Birçok ülkede olduğu gibi Fransa'da da şiir, ticari olarak pek sevilmeyen, kitapçılarda tam anlamıyla var olmaya çalışan bir türdür.
Şiirin okurundan daha fazla yazarı olan tek tür olduğunu ve yazarların kendilerinin bile şiir okumak istemedikleriyle ilgili bir şaka var. Bu elbette bir abartı, bir karikatür. Paradoksal olarak, Fransa'daki şiir pazarı ticari perspektif açısından küçük olsa da, çok sayıda tutkulu yayıncı, internet üzerinde açık erişimli referans dergiler, bunu savunan kurumlar (yayımlama yardımıyla ya da şiir evleri gibi yöresel olarak ağırlama yapısında) onları öne çıkaracak salonlar vb. hüküm sürüyor. Özel olarak türler üzerine gerçekten bir önceliğim bulunmuyor, basitçe bu şekilde birçok tür var ve bu türlere karşı kişisel olarak özel bir duyarlılığım yok, ki bu durumda bizi destekleyen ve her gün bize yardımcı olan birçok işbirlikçiye, özellikle de alanında uzman koleksiyon yöneticilerine güveniyorum.

  Çok özel bir tür olarak, öyküyü düşünüyorum. Fransa'da bu tür kısa, hatta çok kısa biçimlerde büyük düş kırıklığı yaşıyoruz, ki bunu anlamak ya da gerekçelendirmek oldukça zor (özellikle bu türün yurtdışında çok farklı şekilde yaşayabildiğini gördüğümüzde, özellikel uzun süredir bunları nasıl karşılayacağını bilen dergiler ya da gazeteler geliştiren Anglo-Sakson dünyasında). Bizde, çok daha az. Kısa öykü derlemesini burada yayımlamayı çok karmaşık yapan da budur ve aslında bu türden çok az yayımlıyoruz. Bugüne kadarki tek karşıt örnek, 2019'un başlarında zorlukla yayımladığımız, Hédi Cherchour'un kesinlikle muhteşem olduğunu düşündüğümüz kitabı olan "Hurda ve Rüzgar Öyküleri"dir. Öykü derlemesi macerasına atılmamız için, kitabın özellikle gerçekten de çok güçlü olması gerekiyor.

Uluslararası dosyaları yayımlama konusunda kaygısı olmayan bir editörsünüz. Çevrilen ürünler için, "anlam kaybı" olasılığı en yaygın endişelerden biri oluyor. Bu konuda çekingenliğinizi kırmak için sana ilham veren nedir?
 

   Yabancı yazarların kitaplarını yayınlama konusu aynı zamanda hem basit hem de karmaşıktır. Basit, çünkü çeviri sorunu artık tam yazar olan yetenekli çevirmenlerle çalışırken ortaya çıkmıyor. Daha sonra, ustalaşmadığımız diller için dahi onlarla bir güven ilişkisi başlar (geçmişte Yunanca, Türkçe, Portekizce, Latince, Almanca, İngilizce'den çeviriler yayımlamıştık, ve de İtalyanca). Anlam kaybı kendi başına bir sorun değildir: hiçbir çeviri orijinal çalışmaya sadık bir eşdeğer sunmaz, bu tam da çevirinin ilkesidir. Burada ortaya sürülen miza, metnin aslını özdeş olarak çoğaltmak değil, bir tür metamorfozu işlemektir. Her çevirmen, sözcüklerimi kullanmak için kendisine en hassas ve dolayısıyla en samimi görünen şeye odaklanmakta, onları yeniden ele almakta özgürdür. Bu, çağdaş bir metnin karşı karşıya olduğu olgudur, ya da çoğu zaman bir ilk çevirinin, ancak, aynı zamanda çağımızın mizasına uyarlamak için ve günümüz diline uyarlamak için yeni bir çevirisini sunmayı arzuladığımız metinlerin de. Örneğin, bu amaçla Rainer Maria Rilke, Virginia Woolf veya daha yakın zamanda Horace'ın yayınlanmamış çevirilerini önerdik.


2008 yılında yaşamına başlayan yayıneviniz 2014 yılında yeni bir yapıya dönüşerek daha dinamik, daha üretken ve daha kolektif hale geldi. Publie.net'in geçmişi ile bugünü arasındaki farklardan biraz daha bahseder misiniz?
 

   Dinamizm ve kolektif enerji her zaman Publie.net'in DNA'sının bir parçası olmuştur, ancak yayınevinin yol boyunca kendini dönüştürdüğü doğrudur. Publie.net aslen 2008 yılında, Fransa'daki çağdaş yazarlar arasında bir referans noktası olan ve internete çok erken yatırım yapan yazar François Bon tarafından oluşturuldu. Publie.net'in ilk yaşamı bu nedenle zanaatkâr ve kolektifti. (o zamanlar, bir "en az"ı yeniden bağlamsallaştırmak gerekiyordu: dijital kitap henüz mevcut değildi, akıllı telefonlar, iPad veya e- okuyucu). Sonrasında, dijital araç ve altyapılar üzerinden okuma yapmaya ve bunların yayımına olanak tanıyan teknolojik ilerlemeler, ama aynı zamanda, büyük editoryal grupların talep üzerine basım usulü, baskı tekniklerindeki hızlı gelişim, bu işin çapının, hatta boyutunun değişmesini sağladı. 2014 yılında François Bon, yayınevi yönetimini, içeriği kısmen yayınevinin yazarlarından oluşan, koleksiyon yöneticileri ya da yayınevinin yaşamında aktif rol almış grafik tasarımcılardan oluşan yeni bir ekibe devretmek istedi. Artık günlük bazda daha çok kişiyiz ve ilk deneyimlemelerimize göre daha profesyonel bir çerçevede işlerimizi yürütüyoruz (dijital dosyalarımız için DRM bulunmuyor, e-kitaplar için pazarın büyük oyuncularının aksine daha düşük fiyat sunuyoruz, basılı yayınları satın alan herkes için ilgili kitabın dijital seçeneğine ücretsiz erişim sunuyoruz vb.), bu da ne yayınevinin kuruluş ilkelerini devralmamızı engelliyor, ne de kendi yaratım gidişatımızı ve alanımıza bir engel teşkil ediyor.


Yanıtlarınız için teşekkür ederim. Son olarak Türk okurlarınıza dergimiz aracılığıyla neler söylemek istersiniz?

   

   Öncelikli olarak çeviri yapıtların azlığı nedeniyle, aslında güncel gündemi oluşturan yazarların (Orhan Pamuk, Aslı Erdoğan, vb.) dışında bugün ne yazık ki Türk yazını ile ilgili çok az şey biliyoruz. Ancak birkaç yıl önce, 2 adet Türk edebiyatı antolojisi için bize kısa kurguları çeviren, Meydan adlı yapıta katkı sunan Canan Maraşlıgil ile çalışmaktan keyif aldık. Böylelikle Perihan Mağden gibi bir sesi keşfetmeyi başardık, ki ardından onun muhteşem romanı Ali ve Ramazan'ı yayımladık. Umuyorum ki çağdaş edebiyatınız bu bahsettiğim metinler kadar güçlüdür ve sonunda sadece haberlerin prizmasıyla çarpıtılmış bir vizyonumuz olan güncel durum (salgın, siyasi jeopolitik), olduğunuz gibi yine dört dörtlük okuma ve kitap basmanıza olanak tanır.

 

G
U
I
L
L
A
U
M
E

V
I
S
SA
C

bottom of page